1 Ocak 2016 Cuma

Hansel ve Gratel'in Öteki Hikayesi Üzerine



Bu sezon gittiğim oyunlarla ilgili yazmaya kaldığım yerden devam diyorum. Açıkçası iş yoğunluğu sağolsun, ciddi bir ara vermek zorunda kaldım yazmaya. Gittiğim etkinliklerin sayısını da biraz azalttım Aralık ayında. Artık 2016'nın girişiyle birlikte gelsin yeni oyunlar, konserler ve filmler diyorum. Ne yalan söyleyeyim ancak sahne perde dediği zaman yaşadığımı hissediyorum. O sahnede oynamıyor, sadece izliyor olsam bile :)

Hansel ve Gratel'in Öteki Hikayesi Oyun Atölyesi'nin bu yıl gittiğim ikinci oyunuydu. Geçen sezonda başlamış olmasına karşın bir türlü gidemediğimi ve bu nedenle de bu yıl Oyun Atölyesi takvimini açıkladığı zaman hemen biletimi aldığımı belirtmeliyim. Fakat Ekim ayında grip olunca biletleri açığa alıp Kasım ortasına kadar seyri ertelemek zorunda kaldım.

Bu ertelemenin güzel tarafı Hamlet'te olduğu gibi Hansel ve Gratel'in Öteki Hikayesi'ni de en ön sıradan izlemem oldu sanırım. Bir kere sahneyi detaylı bir biçimde inceleme şansı buldum, ki hilafsız belirtmeliyim sahne tasarımı çok iyiydi. Barış Dinçel'in ellerine sağlık, gerçekten harikalar yaratmış. Asıl adı "In a Forest, Dark and Deep" olan oyun bir ormanın ortasındaki bir evde geçiyor. Hikayenin geçtiği dağ evindeki ahşap kokusundan, iki kardeşin toparlamaya çalıştığı kitaplardaki tozlara kadar ortam inanılmaz derecede gerçekçiydi. Öyle ki gök gürültüsü ve şimşekten korkan bendeniz bazı sahnelerde dekordaki pencereden gelen ışığın etkisi ile belirgin bir biçimde zıpladım yerimden.

Hikaye, modern hayattaki çarpık aile ilişkileri, duruma göre sarıldığımız ve işimize gelince bir anda esnetebildiğimiz ahlaki ve dini prensipler üzerine kurulmuş, günümüz dünyasından hayli gerçek bir hikaye idi. Mesela Ayça Bingöl'ün oynadığı üniversitede dekan olmuş, aynı zamanda evli ve çocuğu olan Betty karakteri. Dışarıdan baktığımızda mükemmel gibi gördüğümüz, ancak içi boşalmış bir birliktelik, çocuklar için sürdürülen bir evlilik ve bu duygusuz rutinden sıyrılmak için kendisini kucağına bıraktığı genç bir öğrencisi ile yaşadığı yasak ilişki. Ya da hayatı dışarıdan çok düzgün görünmeyen, hatta oyunun başında "loser" gözü ile baktığımız, ablası tarafından da aşağılanan Salih Bademci'nin oynadığı Bobby karakteri. Sonrasında her ne kadar daha alt tabakadan dahi olsa daha fazla prensip sahibi, dini inançları daha kuvvetli biri olduğunu seziyorsunuz. Ancak bu prensip ve inançların da Malt'ın bir şarkısında  geçen "asma kat" gibi dayanıksız olduğunu ve tepelerine yıkıldığını da görüyorsunuz oyunun sonunda.

Oyunculuklara gelince yüksek beklentinin getirdiği hayal kırıklığı ile başbaşa kaldığımı belirtmeliyim. İki oyuncuyu da özellikle "Öyle Bir Geçer Zaman Ki" dizisindeki performansları sonrası takibe aldığımı ve televizyonda çıkan tüm çalışmalarını az-çok izlediğimi söyleyebilirim. Ancak bu oyunda televizyondaki oyunculuklarını izlerken aldığım hazzı alamadım ben. Böyle olunca bazı oyuncuların kamera önü oyunculuklarının daha iyi olduğu yönünde bir fikre kapılıyorum. Bazı oyuncular içinse tam tersi geçerli, onlar da tiyatro sahnesinde olmak için yaratılmış gibiler mesela. Hem kameranın, hem de sahnenin aynı derecede sevdiği bazı oyuncular var ki, ben onları ayrı bir yere koyup pamuklara sararak saklamak istiyorum. Ve mümkünse defalarca sefer canlı canlı izlemek...

Oyun Atölyesi'nin bu sezon iki oyunun izledim şu ana kadar. İkisi de beklentimi karşılamadı ne yazık ki, ama bunda onlardan beklentilerimin yüksek olmasının da etkisi var. Bu ay itibariyle yeni oyunları ile 2016'ya merhaba diyecekler. "Aşk Delisi" Henüz bilet alamadım ama merakla bekliyorum. Hatırla Sevgili'den beri hafızamda yer eden Avni Yalçın ve Berk Hakman var kadroda. Ek olarak Kurusıkı'da izleme şansı bulduğum ve sonrasında Burada Laf Çok programında şiir okuyuşuna bayıldığım Beyti Engin de bence kadronun sürprizi. Umarım bu yeni oyunla beklentilerimin de üstüne çıkacaklar. 



  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder